Son zamanlarda dünyanın dört bir yanından yükselen değişim çağrılarına kulak verdiğinizde, farkında olmadan kendi ülkenize dönüyorsunuz. Çünkü aynı ses burada da yankılanıyor.
Türkiye’de, doğudan batıya, kuzeyden güneye, şehirlerden köylere kadar yayılan bir huzursuzluk, bir beklenti, bir itaatsizlik hali giderek artıyor. Bu sadece bir siyasi tercihin sorgulanması değil; bu, bir yaşam biçiminin, bir zihniyetin sorgulanması.
İktidar, yani AK Parti, tam 23 yıldır ülkeyi yönetiyor. Bu, neredeyse bir kuşağın doğup büyüdüğü, üniversiteye gittiği, iş bulamadığı, evlenemediği, hayatını kuramadığı bir zaman dilimi. Yirmi üç yıl, hem bir siyasi hareket için hem de bir toplum için çok uzun bir süre. Bu sürede iktidarın karşı karşıya kaldığı her eleştiriye, her soruna karşı geliştirdiği ortak refleks ise değişmedi: İnkar, kutuplaştırma ve “dış mihrak” söylemleri.
Oysa sokakta bambaşka bir Türkiye var. Her sabah gözünü açtığında yeni bir zamla yüzleşen emekli; çocuğuna süt alamadığı için kahrolan bir anne; evini geçindirebilmek için üç işte çalışan baba; atanamayan öğretmen, sistemden umudunu kesmiş genç… Sayıları milyonlarla ifade edilen bu insanların ortak noktası, artık sadece yoksulluk değil. Aynı zamanda görülmemek, duyulmamak, önemsenmemek.
İktidarın halktan kopuşu, yalnızca ekonomik göstergelerde değil; toplumsal hissiyatta da kendini belli ediyor. Bir zamanlar sokaklarda özgürce konuşan, umutla oy kullanan insanlar, artık konuşmaktan çekinir hale geldi. Siyasi iktidarın dili, toplumun nefesini kesti. Basın özgürlüğünün yerini otosansür aldı.Yargının tarafsızlığına ilişkin güvenin eskisi kadar güçlü olmadığı yönünde değerlendirmeler var. Eğitim sistemi yapboza döndü. Sağlık sisteminde insanlar artık randevu bile alamaz hale geldi. Her alanda yaşanan bu çürüme, sadece bugünü değil, geleceği de ipotek altına alıyor.
Tüm bunlara rağmen, Saray’dan hâlâ “her şey yolunda” mesajları veriliyor. Enflasyon kontrol altında deniyor. Büyüme rakamlarıyla övünüyorlar. Oysa halkın büyüdüğü tek şey geçim derdi. Üretmeyen, ithalata dayalı, sıcak parayla dönen bir ekonomi halkı her geçen gün biraz daha yoksullaştırıyor. Gıda fiyatlarındaki artış, yalnızca bir tablo değil; çocukların beslenme çantalarının boş kalması demek. Akaryakıttaki zam, yalnızca sürücüyü etkilemiyor; köyden kente mal taşıyan çiftçinin de belini büküyor, raf fiyatlarını da yükseltiyor.
Bu noktada bir diğer önemli mesele, güven duygusunun sarsılması. İstatistikler ve resmi açıklamalar, bazı kesimlerde yeterince güven uyandırmayabiliyor. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranıyla pazardaki fiyat arasındaki uçurum, sadece ekonomiyle değil; toplumsal algıyla ilgili bir sorun haline geldi. Bu güvensizlik, toplumda derin bir huzursuzluk yaratıyor. Çünkü insanlar, yalnızca ekonomik zorluklar değil, aynı zamanda kendilerine yeterince şeffaf davranılmadığı hissini de taşıyor.
Ve evet, halk artık susmuyor. Belki miting meydanlarında değil, ama sosyal medyada, kahvede, evde, okulda, pazarda… Sessiz çoğunluk ses vermeye başladı. Bu ses bazen bir serzenişle, bazen bir ironiyle, bazen doğrudan isyanla kendini gösteriyor. Protestolar artıyor. Belediyelere yapılan başvurular, yardım talepleri, kampanyalar, yürüyüşler… Her biri, büyüyen bir toplumsal değişim arzusunun yansıması.
Elbette son sözü sandık söyleyecek. Demokrasi, vatandaşın oyuyla işler. Bu bir gerçek. Ancak bugünkü atmosfer, bize çok daha derin bir dönüşümün sinyalini veriyor. Bu sadece bir parti değişikliği değil. Bu; halkın artık daha adil, şeffaf ve eşitlikçi bir yönetim anlayışına ihtiyaç duyduğunu ifade ettiği bir değişim talebi. Liyakatın öncelendiği, gençlerin geleceğe güvenle bakabildiği, kadınların kendilerini güvende ve özgür hissettiği, gazetecilerin ise mesleklerini baskı hissetmeden sürdürebildiği bir Türkiye arzusu, milyonların ortak beklentisi haline gelmiş durumda.
Görülen köy gerçekten de kılavuz istemiyor. Çünkü bu kez sorunlar ne teorik ne de ideolojik. Bu kez mesele; boş tencere, ödenemeyen fatura, alınamayan ilaç, umutları tükenen bir gençlik… Bu kadar çıplak, bu kadar sahici.
Ve bu yüzden, değişim geliyor. Yavaş ama kararlı adımlarla. Halkın iradesi, sabırla birikiyor. Gün gelecek, o birikim sandığa yansıyacak. İşte o gün, gerçek değişimin başlangıcı olacak.