Kandilli’nin sessiz çığlığı: Orda bir köy var, uzakta, O köy bizim köyümüzdür

Karadeniz’in kıyısında, madenciliğin şekillendirdiği bir belde olan Kandilli, yıllar içinde altın çağını geride bırakarak sessizliğe gömüldü. Bir zamanlar hareketli sokakları, sosyal tesisleri ve madencilerin oluşturduğu güçlü ekonomisiyle göz kamaştıran Kandilli, bugün metruk binaları, azalan nüfusu ve kapanan işletmeleriyle eski günlerini arıyor.

Kandilli’nin Kömürle Tanışma Hikâyesi

Kandilli’nin öyküsü, 1829 yılında Karadeniz Ereğli’nin Kestaneci köyünden Uzun Mehmet’in taş kömürünü bulmasıyla başladı. Osmanlı döneminde yabancı sermayenin işlettiği kömür ocakları, Cumhuriyet’in ilk yıllarında millileştirildi. 1930’lardan itibaren devletin yatırımları ve artan iş gücüyle birlikte Kandilli, Türkiye’nin en önemli kömür üretim merkezlerinden biri haline geldi.

Altın Çağ: 1930-1970 Yılları Arası

1930-1970 yılları arasında Kandilli, sahip olduğu sosyal ve ekonomik imkanlarla adeta bir modern şehir görünümüne kavuştu. Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı maden ocaklarında çalışan işçiler için inşa edilen lojmanlar, beldeye düzenli bir kent dokusu kazandırdı.

Belde, o yıllarda sadece işçilerin değil, ailelerinin de rahat ve güvenli bir yaşam sürebileceği bir yerdi. Kandilli’de madenciler için ücretsiz sağlık hizmeti sunan hastaneler, çocuklar için özel okullar ve kültürel etkinliklerin düzenlendiği sosyal tesisler bulunuyordu. Sinemalar, spor sahaları, tiyatrolar ve deniz kenarındaki plajlar, beldenin sosyal hayatını renklendiriyordu.

Özellikle 1970’li yıllar, Kandilli’nin zirveye ulaştığı dönem olarak kabul ediliyor. İşçi sayısının 7 binlere ulaştığı bu yıllarda kasaba, madenciliğe dayalı bir refah merkeziydi. Düzenli maaşlarla ekonomik hareketlilik artarken, halkın alım gücü yükselmiş ve Kandilli canlı bir ticaret merkezi haline gelmişti.

Düşüş Dönemi: İşçi Sayısı 600’lere Düştü

Ancak madencilik sektöründe yaşanan gerileme, Kandilli’yi de derinden etkiledi. Kömür üretiminin azalmasıyla birlikte işçi sayısı yıllar içinde düştü ve 600’lere kadar geriledi. Bu durum, beldedeki yaşam koşullarını da büyük ölçüde değiştirdi.

İşçi sayısının azalmasıyla birlikte birçok lojman boşaldı, sosyal tesisler kullanılamaz hale geldi. Bir zamanlar ışıl ışıl olan sokaklar sessizliğe büründü, dükkanlar birer birer kepenk indirdi. Madenciliğin en parlak günlerini yaşadığı dönemde büyük umutlarla inşa edilen yapılar, bugün kaderine terk edilmiş durumda.

Günümüz Kandilli’si: Sessiz, Metruk ve Hüzünlü

Kandilli’nin bugünkü hali, beldede çocukluğunu ve gençliğini geçirenleri derin bir üzüntüye sevk ediyor. Eskiden işçi ailelerinin neşeyle vakit geçirdiği parklar ve bahçeler, artık yalnızlığa teslim olmuş durumda. Beldede yaşayan yaşlı nüfus, geçmişin hareketli günlerini özlemle anarken, gençler iş imkanlarının yetersizliği nedeniyle göç etmek zorunda kalıyor.

Sadece belde halkı değil, buradan yolu geçen birçok kişi de Kandilli’nin eski günlerine dönmesini istiyor. Ancak, bölgedeki kömür üretiminin azalması ve alternatif kalkınma projelerinin hayata geçirilmemesi nedeniyle Kandilli’nin geleceği belirsizliğini koruyor.

Yeniden Canlanabilir mi?

Beldede yaşayanlar ve eski Kandillililer, bölgenin tekrar canlanması için farklı önerilerde bulunuyor. Turizm, eğitim veya alternatif sanayi yatırımlarıyla Kandilli’nin yeniden hareketli bir yer haline gelebileceği konuşuluyor. Ancak, somut adımlar atılmadığı sürece, belde her geçen gün biraz daha sessizleşmeye devam edecek gibi görünüyor.

Madencilik tarihine tanıklık eden Kandilli, kaderine terk edilmek yerine, geçmişinden aldığı güçle yeniden ayağa kalkmayı bekliyor.

Önerilen Yazılar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON GİRİLEN İÇERİKLER