Alevlerin önüne geçen dayanışma

Bir orman yanarken sadece ağaçlar tutuşmaz; bir halkın belleği, geleceği, emeği de o alevlerin içinden geçer.

Geçtiğimiz günlerde Karadeniz Ereğli’nin kırsalında yükselen dumanlar, işte tam da böyle bir sınavın habercisiydi.

Yangının ilk dakikalarında Alaplı, Ereğli ve çevre köylerde telefonlar susmadı. Ama bu bir panik değildi. Bu, çağrısız bir seferberliğin sessiz alarmıydı.

Çünkü bu bölgede insanlar, “İtfaiye gelir mi?” diye düşünmezler. Onlar bilir ki o orman, yalnızca devletin değil, halkın ortak vicdanıdır.

Ve o vicdan yanmaya başladığında herkes harekete geçer.

Karadeniz Ereğli’nin köylerinden gelen sesler, bu toprakların en kadim alışkanlığını hatırlattı bize: Dayanışmayı.

Kazmasını, küreğini kapan yollara düştü. Traktörlerin römorklarına su bidonları yüklendi.

Gençler hortum taşıdı, kadınlar su dağıttı, yaşlılar yolları gösterdi.

O an orada ne zabıta vardı, ne hiyerarşi; sadece “biz” duygusu vardı.

Ve bu yalnızca Karadeniz Ereğli’ye has bir duygu değildi.

Komşu ilçe Alaplı’da, Sabırlı ve Tekke köylerinde iki gün boyunca süren yangında bu dayanışma adeta ete kemiğe büründü.

Yaklaşık 500 gönüllü, orman yangınına karşı bir insan duvarı oluşturdu.

Her biri yangına karşı bir görevli gibi değil, bir ev sahibi gibi savaştı.

Çünkü onlar için bu orman, sadece ağaç değil; çocukluk, emek, hatıra, geçim, yaşam demekti.

Bazı köylüler yangına traktörleriyle su taşıdı, bazıları sırtında hortumla koşturdu.

Su bidonları eller arasında dolaştı. Jandarma, itfaiye, orman ekipleri koordinasyonu sağladı ama asıl güç, halkın kalbinden geldi.

Birkaç saatte söndürülemeyen yangın, bu inatla, bu beraberlikle kontrol altına alındı.

Peki sadece Ereğli ya da Alaplı mı?

Hayır. Bu tabloyu Karabük’te de gördük. Bartın’ın sarp ormanlarında da, Bolu’nun yaylalarında da, Bursa’nın ova köylerinde, Kastamonu’nun bin yıllık çam ormanlarında da…

Nerede bir alev yükselse, Batı Karadeniz insanı oraya su gibi akıyor. Çünkü burada orman sadece bir doğa parçası değil; bir yaşam biçimidir.

O nedenle alevin adresi fark etmiyor. Köyün, mahallenin, ilin sınırı önemini yitiriyor. Önemli olan tek şey: “Bizim ormanımız yanıyor.”

Bu, yıllarca anlatılacak bir hafıza.

Çünkü devletin araçlarıyla ulaşılamayan patikalara halkın ayak izleri düştü.

Çünkü hortumu taşıyan genç, suyu sırtlayan yaşlı, yolu açan çocuk aynı hedefe yürüdü:
Yangını durdurmak, doğayı korumak, birlikte var olmak.

Bu tablo, Batı Karadeniz’in insanına dair bir gerçeği haykırıyor:

Yurttaşlık, sadece kimlik kartında yazan bilgilerle tanımlanmaz.

Yurttaşlık, bir yangında ilk müdahale eden olmakla, komşusunun tarlasına koşmakla, elindekini paylaşmakla ölçülür.

Ve bu bölgede, bu bilinç köklüdür. Sessizdir ama güçlüdür. Gösterişsizdir ama kararlıdır.

Yıllar sonra belki ormanlar yeniden yeşerecek.

Fındık dalları filizlenecek, çamlar göğe uzanacak.

Ama en önemlisi şu olacak:

Bu halkın birbirine olan güveni, birlik duygusu ve mücadele kararlılığı hiç sönmeyecek.

Yangınlar çıkabilir. Alevler yükselebilir. Ama birlikte olduğumuz sürece…

Hiçbir ateş, bu halkı yakamaz.

Önerilen Yazılar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON GİRİLEN İÇERİKLER