PAŞAM’ın misafiri var

Cumhuriyet’in 101. yılında, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün arkasında bıraktığı büyük mirasın ve ilkelerin hâlâ ne kadar güçlü, bir o kadar da hassas olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bugünlerde bazı valilik ve kaymakamlık makamlarında dikkat çeken bir detay, bu hassasiyetin tam da ortasında yer alıyor: Atatürk’ün resmi artık yalnız değil. Yanında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bir portresi yer alıyor.

İlk bakışta bu durum, belki bazıları için sıradan bir uygulama gibi görünebilir. Nihayetinde Cumhurbaşkanı, devletin en üst makamıdır. Ancak mesele, yalnızca bir resmin duvara asılması değil; o resmin “nerede” ve “nasıl” asıldığıdır. Çünkü semboller önemlidir. Hele ki Türkiye gibi sembollerle büyüyen, tarihi figürlerin gölgesinde şekillenen bir ülkede…

Atatürk, sadece bir Cumhurbaşkanı değil; bir devrimcidir, bir kurucu liderdir, bir milletin küllerinden doğmasını sağlayan komutandır. Bugünkü bağımsızlığımızın, çağdaşlaşma yönündeki adımlarımızın, laik hukuk düzenimizin ve özgür yurttaş kimliğimizin mimarıdır. Onun makam odalarında, resmi dairelerde, okul duvarlarında asılı duran fotoğrafları sadece bir “resim” değildir. O portreler, cumhuriyetin, bağımsızlığın ve modern Türkiye’nin simgesidir.

İşte bu yüzden, onun resmiyle aynı hizada, eşit yükseklikte, eş bir sembolle karşılaşmak insanı düşünmeye sevk ediyor. Çünkü tarihsel konumlar ve simgeler, yalnızca bugünle değil, geçmiş ve gelecek ile de ilgilidir. Atatürk’ün yanında yer almak, onunla eşitlenmek değildir. Onun yolunda yürümektir. O yüzden soruyor insan kendine: Paşam’ın yanında bu yeni misafir neden var? Bu bir temsiliyet mi, yoksa bir simgesel dengeleme çabası mı?

Elbette ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu ülkenin seçilmiş lideridir. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte yürütmenin başıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, bu devletin temellerini atan kişi bir partinin değil, milletin ortak değeri olan Mustafa Kemal Atatürk’tür. O’nun konumu, bir görevin ya da bir dönemin değil, bir devrin, bir çağın ve bir rejimin adıdır. Atatürk’ün yanına asılan her şey, bu yüzden dikkatle, özenle ve saygıyla değerlendirilmelidir.

Atatürk’ün resmi bir duvarda yalnız kalmalı demiyorum. Ancak yanına konulan figürlerin onunla eşit gösterilmesi değil, onun mirasına saygıyla, ona referansla yerleştirilmesi gerekir. Aynı yükseklikte, aynı çerçevede, eşit bir temsil görüntüsü, Atatürk’ün tarihsel ve kurucu rolünün gölgelenmesi gibi algılanabilir. Bu da sadece bir görüntü meselesi değil, zihinlerde bir değer kaymasıdır.

Valiler ve kaymakamlar devletin yereldeki temsilcileridir. Mülki idare amirleri olarak görevlerini, tarafsızlık ilkesiyle ve devletin kurucu değerlerine sadakatle yürütmek zorundadırlar. O odalarda Atatürk’ün portresi, o bağlılığın simgesidir. Yanına eklenen her unsur, bu tarafsızlık ilkesini sarsmayacak biçimde düzenlenmelidir.

Bugünlerde ülkenin dört bir yanında vatandaşların kafasında benzer sorular dolaşıyor. Herkes aynı rahatsızlığı yaşıyor demek yanlış olur ama toplumun bir kesimi bu düzenlemeyi içselleştiremiyor, hatta bundan duygusal anlamda etkileniyor. Çünkü bu bir kişisel beğeni değil, tarihsel aidiyet meselesidir. Çünkü bu millet, bir Atatürk daha görmedi, göremedi…

Kim ne kadar güçlü, ne kadar uzun süre görevde olursa olsun, bir Mustafa Kemal Atatürk olamaz. Çünkü O, sadece bir devlet adamı değil, bir halkın kaderini değiştiren önder, bir çağın öncüsüdür. Onunla aynı duvarda yer almak kolay ama onun bıraktığı izde yürümek zordur.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, başbakanı ya da yüksek mevkilerinde bulunabilirsiniz… Ancak unutulmaması gereken en temel gerçek şudur:

Bir Atatürk olamazsınız.

Önerilen Yazılar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON GİRİLEN İÇERİKLER