Yine bir 1 Mayıs…
Yine milyonların emeğiyle kurulan bu ülkenin, aynı milyonlar tarafından sokaklarda hatırlatıldığı gün.
Kimimiz işçi, kimimiz emekli… Kimi üniversiteyi bitirmiş ama işsiz, kimi yıllardır çalışıyor ama hâlâ asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Bir yanda sofraya beş çeşit yemek koyanlar, diğer yanda market etiketlerinin yanına bile yaklaşamayanlar… İşte o büyük uçurumun iki yakası. Ve o yakalardan biri, her yıl olduğu gibi bu 1 Mayıs’ta da haykırmak için sokağa iniyor.
Bu sadece bir “bayram” değil. Bu, alın terinin, hakkın, emeğin, adaletin haykırışı.
Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu bir ülkede, emek bayramı kutlamak hem acı bir ironi hem de güçlü bir direniştir.
1 Mayıs meydanları, sadece pankartların değil, öfkenin, sabrın ve umudun da taşındığı yerlerdir.
Bu yıl da öyle olacak. Her meslekten yurttaş, eşitsizliğe, kayırmacılığa, yoksulluğa, adaletsizliğe karşı bir araya gelecek.
Ve bu ses, sadece meydanlarda kalmayacak. Saray’ın duvarlarına da çarpacak.
İktidara, yönetenlere, halkın artık susturulamayacak kadar büyüyen isyanını gösterecek.
Çünkü artık kimse görmezden gelinemeyecek kadar yoksul.
Çünkü artık kimse susacak kadar umutsuz değil.
Bir yanda lüks içinde yaşayanlar, diğer yanda ay sonunu getiremeyenler…
Ama sokakta eşitiz.
Meydanlarda sesimiz bir.
Ve bu ses; “Daha adil bir Türkiye istiyoruz!” diyen milyonların sesi.
1 Mayıs, sadece geçmişin mücadelesi değil.
Bu, geleceğin inşasıdır.
Çocuklarımızın daha eşit, daha adil, daha özgür bir ülkede yaşayabilmesi için atılan adımlardır.
Kutlu olsun 1 Mayıs!
Yaşasın emek!
Yaşasın dayanışma!