Son kaleye de kuşatma

Türkiye’de bağımsız gazetecilik artık bir yaşam alanı değil, bir direniş biçimi.

2016 darbe girişiminin ardından gelen baskılar, tutuklamalar ve kapatılan yayın organları, zaten kırılgan olan medya özgürlüğünü iyice daralttı.

Ancak yine de bir umut vardı: sosyal medya.

Gazeteciler, akademisyenler, yurttaşlar… Herkes, susturuldukları geleneksel mecraların yerine dijital dünyada kendine bir alan açtı.

O alan şimdi hedefte.

Meclisten geçen son sosyal medya yasası, artık bu son kaleyi de kuşatma altına alıyor.

Günlük bir milyonun üzerinde kullanıcısı olan uluslararası platformlara, Türkiye’de temsilci bulundurma zorunluluğu getirildi.

Eğer bu temsilciler atanmazsa, ağır yaptırımlar kapıda.

İçeriklerin kaldırılması için tanınan süre sadece 48 saat. Aksi halde, ilgili platforma dört saat içinde erişim engeli uygulanabilecek.

Bu düzenlemeler açıkça bir sansür mekanizması kuruyor. Üstelik, mahkeme kararı olmaksızın da içeriklerin erişime engellenmesi söz konusu olabiliyor.

Bu adım, sadece teknik bir düzenleme değil. Bu, iktidarın eleştiriye tahammülsüzlüğünün yeni bir tezahürü.

Son yıllarda giderek yalnızlaşan ve kamuoyunda özellikle pandemi yönetimi nedeniyle yoğun biçimde eleştirilen bir siyasi iktidar, artık eleştiriyi suç sayıyor.

Ve bu eleştirilerin yayılmasını sağlayan sosyal medya platformlarını da susturmak istiyor.

Peki neden şimdi? Çünkü sosyal medya sadece bireysel paylaşımların değil, aynı zamanda araştırmacı gazeteciliğin de son sığınağı haline geldi.

Konvansiyonel medya neredeyse tamamen kontrol altına alınmışken, yolsuzluk haberleri, hak ihlalleri, işçi direnişleri artık sadece dijitalde kendine yer bulabiliyor.

2018 yılında mahkeme kararıyla erişime engellenen haberlerin sayısı 3 bine yaklaştı.

Üstelik bu rakama mahkeme kararı olmadan engellenen içerikler dahil değil.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Almanya Temsilcisi Christian Mihr’in ifadesiyle, bu yasa değişikliği Erdoğan’ın ülkede kalan son eleştirel sesleri de susturma girişimidir.

RSF’nin bir diğer önemli vurgusu da dikkat çekici: Türkiye’de otoriterleşen iktidarın bu yasaya dayanak olarak Almanya’nın 2017’de yürürlüğe giren sosyal medya düzenlemesini göstermesi.

Oysa bağlam farklı. Demokratik denetim mekanizmaları güçlü ülkelerdeki düzenlemeler, otoriter yönetimlerde baskı aracına dönüşebiliyor.

Türkiye’de olan tam olarak bu.

Kısacası, mesele sadece sosyal medyanın teknik olarak düzenlenmesi değil.

Mesele, iktidarın artık bilgiye, eleştiriye ve habere olan tahammülünün tamamen tükenmesi.

Sosyal medyanın kontrol altına alınması, artan toplumsal huzursuzluğu bastırma girişimidir.

Ve bu, sadece gazetecilerin değil, yurttaşların da bilgiye erişim hakkını gasp etmektedir.

Eğer sosyal medya da susturulursa, geriye kalan tek mecra fısıltı gazetesi olur.

O da demokrasinin değil, baskının hüküm sürdüğü rejimlerin tanıdık sesidir.

Önerilen Yazılar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON GİRİLEN İÇERİKLER